ANADİL

 


Sercan Gökay Celep - Varyasyon


 ZİHİNLERİMİZİN KONFOR KABUĞU  

Kas kütlesini arttırmak için öncelikle acı çekmek gerekiyor. Öncelikle o kasları parçalamak, vücudu yıkıma uğratmak ve sonra yeniden yapılandırmak. Kafatasımızın içinde kas taşımıyoruz, biliyorum. Ancak kafatasımızın içinde taşıdığımız şeyi de yıkıma uğratmanın çeşitli yolları olduğunu görüyorum. Bugün bunlardan sadece birine değineceğim. Benim çokça kullandığım ve heyecan duyduğum bir şeyle sizleri de heyecanlandırmaya çalışacağım. 

Seksenli, doksanlı ve hatta iki binli yıllarda öncelik verilen IQ (intelligence quotient) zamanla yerini EQ’ya (Emotional Quotient) bıraktı. Pandemi ile birlikte dijital zekânın öneminin arttığını ve son dönemlerde kültürlerarası zekânın toplumu anlama yönünde pay aldığını söyleyebilirim. Ancak burada ders anlatmayacak ve şiirin duygusal zekâya, çeviri şiirin ise duygusal-kültürlerarası zekâya nasıl yön verdiğini açmaya, irdelemeye çalışacağım. 

Günlük yaşamda kullandığımız dil ile yazın hayatında kullandığımız dil birbirinden oldukça farklı, düşünürken bazı şeyleri derinleştiriyoruz sanıyorum. Bazen de bu derinleştirdiğimiz yazıya dökemiyoruz. Kullanılan dilin farklılığına bir de ‘’ana’’ ile ‘’resmi’’ kavgası eklenince iş tümden karışıyor. Burada dil üzerinden bir mağdurizm yaratmaya çalışmıyorum aksine dilin zenginliğinin düşünceyi nasıl yordayacağını eşeliyorum. Peki dil mi düşünceyi yoksa düşünce mi dili yorduyordu?

Bilmediğimiz bir dilin çevirisini okuduğumuz zaman bizim düşünce kalıbımıza, şemalarımıza ve dil örtümüze uymayan bir şeyi tanımaya çalışıyoruz. Bildiğimiz diller bizim konfor alanımızdır diye düşünüyorum. Bu vesileyle bizler, konfor alanımızın dışına çıkıyoruz. Kabuğu kırmanın yolu da bu değil mi? İnsan daha doğumda bile çıkmıyor mu konfor alanının dışına? Peki dil üzerinde nasıl yapacağız bunu? Evet; iki dile de hâkim insanlardan edinilen, akademiyi kültür ile besleyen insanlardan alınan doğru çevirilerle…

Yeni bir şiir kalıbı öğrenebildiğimiz gibi bazen kalıpların şiir içerisinde bizleri ne denli aptallaştırdığını da fark edebiliyoruz. Çeviri şarkılarda, çeviri kitaplarda, çeviri olan her şeyde geçerli bu! Bakmayın bazı edebiyat mecralarının birkaç dili toplayıp ‘’biz evrenseliz’’ mesajı vermeye çalıştığına. Zira benim evimde de akşamları dört dil konuşuluyor ve Margosyan’ın kedisi ‘’Mestan’’ bizimle yaşamıyor. 

Konu oldukça soyut, sizlerle yüz yüze olup anlatamıyorum uzunca. Bir örnek üzerinden konuyu işleyeceğim. Okuduğum Ortadoğu Edebiyatı içerisinde savaşlar, göçler, ölümlere daima rastlıyorum. Basit bir tanım yapmam gerekirse çeviriyi yeniden yapılandırmaya çalışırken ‘’zihnimi mülteci hale getiriyorum’’ ve onu konfor kabuğundan alıkoyuyorum. Bunun örneğini yakın zamanda dinlediğim ‘’Ekim sana ne kadar çok benziyor’’ adlı bir şarkının sözleri ile vereceğim. Dinlemek isteyenler ‘’ Şho Biyişbhik Teshreen’’* şeklinde aratabilir. Ben doğrudan Türkçe halini açacağım.

‘’Kalbim hala acı çekiyor ama aşkın için verdiği söze de sadık. Seviyor ama emin olmayı da istiyor bir yandan, kimin için attığından! Gidersen Allah yolunu açık etsin ama kalırsan yerin değişmeyecek. Şunu da söylemem lazım, ekim sana ne kadar çok benziyor! Gaddar, hiç uyarmıyor birden kışı getiriyor.’’


Sanıyorum bu anlamı kendi dilimizde de kurabiliriz. Ancak kendi dilimizde kurarken buradaki gibi düşünemeyiz. Kendi kültürümüz, kendi dilimiz bizi daima sınırlandırır. Yani diller bizler için bir sınır, çeviri ise sınırsızlık barındırır. Belki de bu yüzden Mahmud Derviş, Selim Barakat’a kendi dilini koruduğu için teşekkür etmiştir.** Anadili Kürtçe olmasına rağmen, varlığını Kürtçe’nin dışında da belirgin kılabildiği için! Peki, bizlerin varlığı henüz anadillerimizde dahi belirsizken ne yapacağız? Görüşmek üzere!

 

Ben şimdi zihnimin hiç ışık görmemiş noktalarına doğru ilerliyorum. 

Ancak elimde atalarımdan kalma bir fener tutuyorum, inanıyorum.


*https://www.youtube.com/watch?v=d9Wb2SIgZtk

**https://ceviriveotesi.org/2020/11/12/mahmud-dervis-kurdun-yalniz-ruzgari-var/


Haydar Alper Eser


W


H



Y

      Umut Kambak - ?      



        Nûşen Özün - Kürtçe Afroizma       


             Gotegot a Hûdhûd             

Ey hûdhûd 
Kerem bike ti bibêje çima pêxemberekî  zimanê ajalekî hîn dibe, 
Û te ji xwe re dike hogir /dost. 
.
Ey hûdhûd 
Şeva ku ti winda bûyî rast bibêje 
Ti di bin siya kîjan çûka Yemenî de bûy. 
Çûkên pêxemberan ma  kêf ê dikin? 

Te di rê de xem kir û xwand? Nameya Slêman pêxember 
Kîjan nameber/posteger bi nezanî tiştekî di xurcikê xwe de digerîne 

Ey hûdhûd bibêje!
Te qet şûrekî hildaye bo pêxemberê xwe
Li xwîna şeytên hesikî serê şûrê te

Ti bibêje bi zimanê çûkan helbestan xwand Silêman ji we re

Di zimanê  ajalan de çiwa pênase dikirin mirov an mirovan ? 
Kî rêçên çavên kuştiye wî ne diyar xêz kiriye li ser enîya mirovan? 

Ez dizanim ku ne pirs bersiv  heq dikin ne jî em bazdidin li pey  her  xewneroşk ên hatine afirandin. 
.Belkıs li kuderê ne? Çûk ji kî re nameyan dibin? 
Dayîk bi çend zimanan tînin dinyayê /cîhanê ? 

Ey hûdhûd beytên kulên min in! 
Xwîna Habîl? 
An jî stûyê îsmaîl? 

Na! Hûdhûd na! 
Cîhan bêzar!
Heta qirikê  derd û kul! 

Di bêheramî ya peyvên baş de peyvên xirab dizên. 
Domdarî ya Êşa ziman 
Dengdarên bê tehm 
Dengdêrên madekirî

Na! Hûdhûd na! 
Silêman car Slêman 
Wek te bi ezamet /saw
Lê cîhanê bêzar nikare çareser bike.

Mehmet Şimşek
Kürtçeye Çeviri: Hogir Ar (Ferhat Eripek)

                     


Semanur Özün - İnfilak



Rivayet-i Hüdhüdiye

Ya hüdhüd!

Sen söyle neden bir  peygamber hayvan dilini öğrendi.

Seni kendine dost etti.

Ya hüdhüd! 
Kaybolduğun gece 
Doğru söyle 
Hangi yemen kuşunun gölgesindeydin
Peygamberin kuşları keyif eder mi?


Hazret Süleyman'ın mektubunu yolda merak edip okudun mu?
Hangi postacı heybesindekini bilmeden taşır ki?


Ey hüdhüd söyle!
Hiç eline kılıç aldın mı peygamberin için.
Şeytan kanına bulaştı mı taraklı başın.


Sen söyle kuş diliyle şiir okudu mu
Süleyman sizlere.


Hayvan dilinde insan ne demekti?
Bu faili meçhul gözlerin izlerini insanların alnına kim çizdi?


Biliyorum ne sorular cevabı hak ediyor nede biz insanlar yaratılan her düşün peşinden koşabiliyoruz.
Belkıslar nerde kuşlar kime mektup götürüyor analar kaç dilde doğuruyor.


Ey hüdhüd kasidelerin ahımıdır bu!
Habil’in kanı mı?
İsmail’in boynu mu?


La! Hüdhüd La!
Dünya lal!
Gırtlağa kadar acı!


İyi kelimelerin zinasından doğan kötü kelimeler
Dilin müzmin sızısı,
Tatsız ünlüler,
Somurtkan ünsüzler,
Bir cümleyi var edemiyor.


La! Hüdhüd La!
Süleyman kere Süleyman 
Sen kadar heybet
Lal Dünya’yı çözemiyor.


Mehmet Şimşek



İlkçağlarından bugüne değin insanoğlunun toplumsal hayatı kolaylaştırmak amacıyla milyarlarca icadı olmuştur. Hiç kuşkusuz ki harflerin yan yana getirilmesiyle iletişimimizi sağlayan “dil” en büyük icat olmuştur. Her toplum kendi ihtiyaçlarından yola çıkarak bir dil oluşturmuştur. Coğrafik ve doğa koşulları, yaşam biçimi dillerinin yapısını oluşturmuş ve o toplum ile özdeş hale gelmiştir. Dil yalnızca bir ifade aracı ya da ortamı değildir; ifadenin içeriğini ve anlamını renklendirir. Dil ifadenin biçimiyle ve içeriğiyle öylesine sıkı sıkıya bağlantılıdır ki, eğer kişi kendi seçtiği dili kullanma özgürlüğünden edilir ise dil anlamında gerçek bir ifade özgürlüğü olamaz. Dil, bir halkın kendi kültürel kimliğini sayesinde ifade edebildiği bir araçtır. Ayrıca bireyin kendi kişisel kimliğini ve bireysellik duygusunu ifade edebildiği bir araçtır. Türkiye coğrafyasında ki diller 1923 yılından itibaren yasaklanmaya başlanmıştır. Kürt köyleri, bölgeleri, kasabaları, çeşmeleri, dağları, ovaları, yeni doğan çocuk isimleri tamamen Türkçeleştirilmeye, bir dil ve kültür ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Ermenilere karşı Tehcir, Rumlara karşı Mübadele, Kürtler ve Araplara karşı asimilasyon politikaları ile ulus-devleti inşa sürecine girişmiştir. Zorunlu İskan ile Kürtler batıya zorla göç ettirilmişlerdir.

Kürtlerin yaşadığı illere balkanlardan Türk göçmenler getirilip yerleştirildi. Tüm bu çalışmaların amacı Kürt dilinin unutturulmasıydı. Kürtçe uzun yıllardır yasak olduğundan kamusal alanda kullanılmadığından edebiyat dili, bilim dili olarak çok fazla gelişemedi. Fakat Dengbejler ve çirokbejler aracılığıyla Sözlü Edebiyat kültürü sayesinde ağızdan ağza fısıltı halinde dolaştı. Günlük kullanımdan düşmedi. Gelişti, yurt dışında sürgün hayatı yaşayan yazarlar çok güçlü edebiyat eserleri yazdılar. Kürt müziğine gönül koymuş olanlar, içli nağmelerini gizlice karanlık odalarda amatörce kasetlere kayıt ettiler. Bu kasetler elden ele dolaşarak evlerde kısık sesle dinlendi. 
Sözde Demokratikleşme paketi ile değiştirilmesi planlanan ‘Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun’ 1928 yılından beri yürürlükte. 1928’de Arap harflerinin yerine Latin harflerinden oluşan Türk alfabesinin kullanılmasının önünü açan kanun hayata geçirilmişti. Kürtçede ise yaygın kullanılan “X, W, Q, Î, Û, Ê” harfleri Türk alfabesi olarak kabul edilmediği için 1928’den beri yasak. Bu harfleri kullanan birçok kişi, Türk Harf Kanunu’na muhalefet ettikleri gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 222’nci maddesinden yargılandı. Bu kanuna muhalefet edenler 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası almakla karşı karşıya kaldı. 

Demokratikleşme paketi ile değiştirilmesinden sonra neler mi değişti? 
Berxwedan (berhudan), Egîd (egit), Mêrxas (merğas), diye geçti nüfus cüzdanlarına yani demek oluyur ki demokratikleşen QWX harfleri olmadı sadece Türkçe karşılığına yakın güzellemeler yapıldı. Ve bu sadece misantropîst bir coğrafi kesim inşa etti.


QWX SYNDROME - Hogir Ar (Ferhat Eripek)











 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

``BELLEK``

*ABSÜRT

KAYIP DÜŞ KITASI