``BELLEK``


``büyümek``

Çocukluğunun geçtiği yeri hatırlıyor musun? Kocaman ve tuhaf olayların gerçekleştiği, deli gibi oynadığın zamanları? Peki hiç büyüdükten sonra eskiden yaşadığın yerleri ziyaret ettin mi?   

Çocukluğa ait bir mekâna geri dönmek, fiziksel olarak orada bulunmak ne kadar büyüdüğünü görmek için yeterli. Zihinsel anlamda değişmek, büyümenin yönü. Düşüncelerin, heveslerin, oyun isteğinin değişmesi ve yaş alan insanlara özgü korkuların çoğalması çocukluğa yapılan ihanet gibi. Kendi kendimize var ettiğimiz bu ihaneti anlamak için, bazen geçmişi hatırlatacak bir fotoğraf, arkadaş ya da çok sevilen bir kokuyu duymak yeterlidir. Çocuk sevincin derinlerden çıkar gelir, o sevincinle şimdiki düşüncelerini üç beş saniye içinde kıyaslar, ne kadar değiştiğini ve sorgulayan birine dönüştüğünü fark ettiğinde şaşırırsın. 

Peki fiziki yönleriyle o dünyanın değiştiğini fark ediyor musun? Yeni açılan dükkanlardan değil hacmen değişmekten bahsediyorum. Bir kere eski anılardan kalan bu dünyanın eskisi kadar büyük olmadığını fark edersin. Yaşadığın sokak, karşıdan karşıya geçmek için heyecanlandığın cadde artık küçülmüştür. İkişer üçer adımla zıpladığın kocaman merdivenler, seksek için kullandığın yoldaki kareler yeni bedenine göre küçük kalır. Yıllarca belleğinde sakladığın mekân yıllar sonra gittiğinde sana ihanet eder, o mekanın içine sığamaz, çok tanıdık olan o yerde tuhaflık olduğunu bilirsin. Sanki Alice Harikalar Diyarında masalında gereğinden fazla büyüyen Alice gibi; bulunduğun yere sığamaz, ellerini yanlış yere koyarsın. Uzun süredir orada bulunmadıysan değişen mekana ayak uydurmak için, zihnindeki eski imajlarla yenileri birleştirmek için kendini zorlarsın.

Sen büyüdükçe eşyalar değiştir, her şey küçülür, hatta insanlar bile. Büyüklerin dünyadasındaki baban, amcan, sokaktaki Ahmet abi de dev bir adamdır. Sonra fark edersin ki aslında o kadar da değilmiş. Boyu göklere çıkacak kadar korkutucu ya da seni her şeyden koruyacak kadar uzun bir adam değilmiş. Hatta zaman geçmiş, boylarınız yarışmış, uzun adamlar senden geride kalmış. 

Bellek yanıltır. Bazı şeyleri düşündüğünden farklı saklar. Orada seni senden korumak için, aşınmaman için detayları unutturan şeyler de olur. Bunların çoğunun dönüşmesi iyidir. Çünkü çocuk için oyuna alınmamak bile yeterince kalp kırıcı iken büyüklerin dünyasından küçüklerin dünyasına sıçrayan saçma düzenin, kuralların, korku dolu olayların yansımalarına ne gerek var? Her şey hafızada ne kadar dönüştürülebiliyor, o kısım kişiye çok özel ve bazen de belirsiz. Ancak yaşadığımız her şeyi tüm gerçekliği ile kaydetmediğimiz bir gerçek. Bu yüzden fiziksel dünyanın küçülmesi bilgileri eşleştirdikçe bize bu kadar tuhaf gelebiliyor.  


Belleğin Çemberine Fırça Darbesi - Habip Diy

Büyüklerin dünyası çocukların belleklerinden sonra, büyükler için geçmişin ve geleceğin kitaplarda nasıl yer alması gerektiğine de yön veriyor. Kitaplarda insanları etkileyen üzücü olaylara yıllar sonra incelediğimizde, savaşlar katliamlar kurulan devletler yıkılan beylikler üzerine dersler alıyoruz. İnsanlığın, yaşadığımız dünyanın, bizim haricimizdeki canlıların bu durumdan ne kadar etkilendiği ile uzun vadede pek de ilgilenmiyoruz. Ders almıyoruz. İlk kurşunu kimin attığı gerçekten çok önemli mi bir savaşta? Ya da savaşı kim başlatmış, kim öldürmüş bu önemli mi? Kolektifte savaşların başlangıç ve bitiş tarihleri çok net, ancak bugünün savaşlarının ne zaman biteceği belli değil, kayıtlara nedense geçemiyor. Bu savaşlardan geriye kalan, insanların hatırladıkları veya unutmak istedikleri ne olacak? Bundan 10 yıl önce yaşadığımız bir olayı hala “bahar” olarak hatırlıyoruz. O bahar his olarak kalbimizde ancak ölen kişilerin isimleri hala hafızamızda. Belki de kayıpların etkisiyle bu olayların dönüştürücü gücünü kendimizde saklayamıyoruz. 


Bellek - Sercan Gökay Celep

Kayıplar belleği değiştiriyor ama bizim yapay olarak onu etkileyen kurmacalarımız çok. Mekanlar kasıtlı değiştirilirken, zaman değişirken, haberlerin değeri 3 saniyeden fazla değilken, bilgiye artık “maruz kalınan” bu zamanda hiçbir şeyi daha hazmetmeden kısa süreli hafızamızda yer almasına izin vererek yaşıyoruz. İleride gerçekten hatırlamak istediğimiz şey ne? Yaşadığımız dünyayı dönüştürme gücü olan ancak esirgediğimiz çabamız, kolektifin hafızasını da etkiliyor çünkü. Kimsenin yaşadığı dünyayı sorgulayan yazıları okumaya tenezzül etmediği, gördüklerini unutmak için çabaladığı bir dönemde fotoğrafları aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya, sağa ve sola sürüklerken insanların suratı botokstan birbirine benzemeye devam ederken gerçekten hatırlamak istediğimiz insanlar, olaylar hangileri?

Kayıplar hafızanın dönüşümünü tetikler, fiziksel anlamda yok oluş geriye kalan her şeyin değerini boyutunu, hacmini en sonunda duygu yapısını değiştirir. Bundan 10 yıl sonra bugüne baktığımızda bu günlerden hatırlayacağımız şey sadece ölümlerse burada bir terslik yok mu?  

Özlem Seçkin Türüdü

``sığınmak durağı``

Başkalarının zamanına tanık olmak onların yaşanmışlıklarıyla kesişmek istiyorum. Bu, beni bedenimin ve zihnimin evinden, kabuğumdan çıkarıp başka evlere, ruhlara, zamanlara tanıklık etmemi sağlıyor. Sesler ekleniyor, çoğalıyor, çoklaşıyor sonra da kendi kabuğuma geri dönüyorum... 

Bu proje İzmir'de tarihî Kemeraltı çarşısında olan Yeni Şükran Oteli'ndeki tanıklıklarımın özetidir. Bu tanıklık belki madde madde sözlük değil ama her karede farklı zamanlardan, hatıralardan ve onları yaşayan insanların ruhlarından birer görsel hikaye. Çünkü herkesin bir evi yok, bazen sığınağı var yalnızca.




Nevruz Seyidoğlu

``İbrahim'in bellek kuşları``


Putta kim?

Belleğin yanında

Üstelik ne bir din yıkabilir bunu

Ne de bir savaş


Ne nükleer bir beyin 

Ne de kozmik bir felsefe

Yere seremedi belleği 


Kopar belleğin kafasını

Koy bir dağın yamacına

Sen eve gelene kadar

Çoktan yerleşti içine


Ne orak ne çekiç

Ne mikrop ne tüfek

Yok edemedi tüm bu geni bozuk belleği


Sonunda biri 

Yarab dedi inanıyorum amma 

Görmek isterim


Neyi


Yeniden dirilmeyi


Peki 3 kuş al yanına koy bir dağın yamacına 

Eve geri dön.


İbrahim eve gelmeden kuşlar evdeydi.


İnsan bir şekilde evine dönüyor

Anladın mı dedi 

Anladım dedi


İbrahim’in sorgusu dirilmek değildi

İbrahim’in belleğiydi


Bu Dünya’da hiç bir şey gizli kalmıyor

İnsanın o karanlık huyları dışında


Bellek Bellek

Ne düalisti insan üçüzdür

Et, kemik, bellek


Ruhu sorucaksanız 

O dağın yamacında kaldı


Mehmet Şimşek





``us bekası``

Aslında başlık için çok seçenekim vardı. ‘’Toplumsal Ussuzluk, Toplumsal Psikolojik Us dışı, Usun Kaybı’’ birkaçıydı. Bazıları konu gibi geldi, bazıları da içerikten itti beni. Hatta en son ‘’UnutUs’’ diye bir şey buldum. Sonra bundan yazı ismi değil yayınevi ismi olur deyu caydım. Çok düşündüm ama kimse görmedi. Ben günde sekiz saat düşünürüm. Kalan sekiz saatte de düşünmemek için neler yapabileceğimi düşünürüm. Son sekiz saatimi de satıyorum. Olsun o kadar. Saatim ucuza gidiyor. Saatlerimi sattıkça akışa kapılıyor yahut kapıldığım şeyleri ‘’akış’’ diye adlandırıyorum. Bazen kendime iki tokat atasım geliyor bir mana bulduğumu düşündüğüm için. Bulduysam bu benim mana kurma konusundaki vizyonsuzluğumu ortaya koyar. Bulamadıysam da arayışın yitimini uzatır. Kafamın içinde çok soru, çok az cevap var. Benim viski sekiz yüz lira olmuş. Bereketli olsun diye binlik alıyorum. Sonra da binliktir bitmez diye daha çok içiyorum. Bir süre sonra bakıyorum yetmiş beşliği bitmiş. Kalan yirmi beşlik ise zaten bendeniz haydar alper eser.



Çocuğun Belleğinden - Yiğithan Sert

Hafıza, hatıra, hatırat, bellek, belleme (siyasi söylem gibi) çok yadırgamayacağımız kelimeler. Selamlamalar ve vedalaşmalarda birbirimizi hatırladığımız ve unutmamamız gerektiğine dair cümleler kuruyoruz. Farsça Hüda bizi hafazan ediyor. Arapça Allah’a dahil olmasını istiyoruz. İngilizce anılarda kalıyoruz, Türkçe görüşürüz diyoruz sadece. Uzun süreli belleğimiz olmadığı için tekrar görüşmek kodlanmış bizlere. Kürtçe bir şey diyemiyoruz. Zira hafızamız rutin kontoller ile travmalara maruz kalıp yitiyor. Zazaca bir cümle yazamıyoruz çünkü unutturdular. Süryanice ve Ermenice ise mesleki kaygı güttüğüm için kullanmamam gereken tabirler. Her an birinin aklına ‘’Soykırım demek çok abağğrtığ olmağz mığ?’’ sorusu düşebilir. Ben o sorunun altından kalkamam. Ben bunca görülenin ardından hiçbir sorunun altından kalkamam gerçi. Xudaxafez! DaxilAlla’! Zal Ba’şlomo!



Çocuğun Belleğinden - Yiğithan Sert

Bilinç akışı ile yazamıyorum zira bilincim akmıyor. Belleğimiz giriş ve çıkış biletlerine talim artık. Anlık, kısa süreli, uzun süreli veya kalıcı diye bir ayrım yapmamız imkansızlaşıyor günden güne. Duyduğumuz her şey travmatik. Travmatik, travmanın küçük hali gibi. Kitap değil, kitapçık, zamanla kitap olur teyzesi. Bu da öyle sayılır. Öyle sayılmazsa da kaç sayıdır hatırım için sayın. Hatırım için mi? Hatrınızda bana yer var mı? Neden olsun ki değil mi? Zaten bir işgal alanı olan yerde sizler dahi özgür değilken kaldı ki başkalarına özgür alan açmaya çalışmak nerden baksan kral hareket. Kral hareket mi? Okumuş insanız, kullandığımız jargona bak! Okumuş olduğumu unuttum bir an. Baksanıza daha yazı bitmeden unuttuğum şeyler oldu. Oysa hepimiz sokaklarda ‘’Unutma, Unutturma!’’ yazan parti afişleri ile gezmedik mi gençken? Ya da hepimiz ‘’Allahumme entesselamu ve minkesselam…’’ diye başlayan namaz çıkışlarında inandığımız Tanrı’ya kendimizi hatırlatmak için yarışa girmedik mi? İşin özünde daha vefalı olmaya çalışıyoruz oysa ‘’vefa’’ bir çalışma ürünü olmayıp içselleşmeli. O halde günahlarınız kabul olsun!




Çocuğun Belleğinden -Yiğithan Sert


Bu özel sayıyı akademik bilgilendirmeye değil de ummaya ayırdım. Belleğimizi bir süre sonra (belki de daha az hissetmek adına) çöpe attığımıza inanıyorum. Kaybetmedik, unutmadık, tesirsizleşti her şey artık ve muhtemelen tesirsizleşmek kelimesini ilk kez kullandım. Güzel şeyler hatırlayabilmek için güzel şeyler yaşayabilmek lazım. Son çare mücadelenin kendisine sığınmak artık! Başka belleklerin anlatımını beğenmiyorsak kendi belleğimizi oluşturalım. Kurbanlıkların titremesi, Zırhlıları görünce eve kaçan ancak evde de onlarla karşılaşan çocuklar, elma kokuları, ölümün sakinleştirici gücü, enkaz, devletsizlik, yıkım, kekik, portakal kan! Romantik zahter, hesap günü, kıyamet, tuz, yara, dil, sus! Oportünist piçler, piç, hiç!

Haydar Alper Eser



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

*ABSÜRT

KAYIP DÜŞ KITASI