GLOBAL ISINMA

 

             

   
Kahraman Turan / Yıldızlı Gecelerden Müsilajlı Denizlere



EVRİMSEL PSİKOLOJİ BÜYÜTECİYLE BİR GLOBAL ÇILDIRMIŞLIK


Bir varmış, pek yokmuş. Bir zamanlar buzullardan bir miktar arsa alan vatandaş, son hasat sezonunda birkaç metreküp su elde etmiş.
Makro düzeyde yaşadığımız çevre, mikro düzeyde içerisinde bulunduğumuz oda, üzerinde çalıştığımız masanın görünümü iyi oluş durumumuzu ne ölçüde etkiler? Haberlerde denizin kullandığı malzemelerin, içtiği kimyasalların, yediği sigara izmaritlerinin, kendini temizliyor diye atılan binlerce çöpün ardından kustuğunu izlemeye devam edince, huzurlu bir yaz tatili karesi düşünebiliyor muyuz? Bireylerin bu konulardan etkilenme düzeyleri kişisel ve kültürel farklılıklara göre değişkenlik gösterebilir elbette. Ancak pozitif psikoloji alanına dair neredeyse tüm kavramların sosyal yaşamlarda yer edinebilmesi adına temiz bir arka plan oldukça önemli bir yer tutar. 
Sizlere bugün 20.000 yıl önce atmosferdeki karbondioksit derişiminin 180 mg/l olduğunu anlatmayacağım. Ya da sanayi devriminden günümüze kadarki süreçte bu oranın 415 mg/l civarında olduğunu da. Yaşamda iyi veya kötü devinimler her zaman süregelen şeyler olmuştur. Canlı bir organizma olarak bizler bundan nasıl etkileniriz? Bedenen nasıl etkilendiğimiz ve bundan sonrasında nasıl etkileneceğimiz alan uzmanlarının konusu. Peki, ruhen bir darp raporu alabilir miyiz ekoloji tarafından?

Sıcaklık veya kuraklık dediğimiz hadise sadece bilinçli su kullanımı ile çözülebilecek basitlikte değil, tüm doğa olaylarının yaşanma ihtimalinin artması anlamına da geliyor. Zamanla daha fazla sayıda acil psikolojik danışma hizmetlerine ihtiyacımız olacak. İnsanoğlunun yaşadığı yere olan düşmanlığı zamanla yaşadığı yerden olmasına yol açıyor. Bu durum kendi evine her gün bir parça çöp atan birinin aylar sonra evinin devasa bir çöplüğe dönüşmesinden şikâyetçi olması ile aynı tezatlıkta işliyor. Uykuya dalmadan önce düşer gibi olmamızın temellerinin dahi ilişkisel bir mantıkla açıklandığı evrimsel psikoloji tüm bu olan biten karşısında nasıl tepki veriyor olabilir?



Umut Kambak / 3 Adım

Var olduğu andan beri doğa ile iletişim içerisinde olan bizler için nasıl bir senaryo hazırlanıyor? İlk elmayı doğadan yedik, ilk katlimizi doğa üzerinde yaptık. İlk tanrımızı doğa üzerinde bulduk. İlk hazzımızı da bu şekilde yaşadık. Bebeklerin anne memesi anlayışı ne denli güvenliyse doğa da bizim için o denli güvenliydi. Fakat bebekler belli bir süre sonra içinden bir sıvı akan ve devasa bir dağa benzeyen bu meme tabirinden korkmaya başladılar. Pedagojik gelişimimizi tamamlamamıza gerek yok, bizler de aynı şekilde doğadan korkmaya başlayabiliriz. Güvenlik duygumuzu kaybetmemiz bizi bir tehlikenin tam ortasına atan en temel faktör. Bireyler bu gibi durumlarda asılları gibi davranmamaya (veya asıllarına döndükleri şekilde davranmaya) başlarlar. Bu afetlerin, her yıl artan sıcaklığın, dengelenemeyen nem oranlarının, tadarken eskileri yâd ettiğimiz toprak mahsullerinin sonucunda bireyin alacağı mesaj çok net: Tehlikedesin!

Bu tehlike saldırganlığa, kopuşa, dinamizme, umutsuzluğa yol açabilir. ‘’Ben mi kurtaracağım be!’’ fikri ile ‘’Derhal örgütlenmemiz gerek!’’ fikri, altında yatan gerekçe sonucunda aynı kapıya çıkabilir. Belki de öze dönme fikrinin yeniden değer kazanmasının sebebi Pandemi ile birlikte artan vahşiliği çıplak gözlerle görmemizdir. Belki de tüm buzulların masal sonunu görmek için uğraşıyoruz ancak ben hayatım boyunca mutlu bir kutup ayısına rastlamadım.



Kahraman Turan / Sürdürülemezlik

 Benzer şekilde belki de tüm dünyanın devasa bir çöl denizine gelmesi için uğraşıyoruz ancak ben hayatım boyunca mutlu bir Bedeviye rastlamadım. Dilden dile geçen o cahiliye devri atasözlerinin de gerçek hayatta olağan bir hale gelmesini istemiyorum. Bence çöller de bir sabah uyandıklarında kumları üzerinde gezinen bir kutup ayısı görmek istemiyorlardır. Yüzümüzün asıklığının sebebi ortadayken psikolojik çalışmaların, yaşamda bizi olumsuz etkileyen her şeye karşı muhalif olması gerektiğini ne zaman göreceğiz?

Haydar Alper Eser





TIRTAK

Sol gözü daldan sarkmış elma misali diğer gözüne nazaran hafif aşağıda idi. Koyu bir adamdı.
Doğanın henüz doğurmadığı bir ağacın meyvesi gibiydi gözleri. Göz altlarından şakaklarına doğru lodos izleri vardı. Alnında ki alın yazısı pek muğlaktı. Sırtı çok rüzgar görmüş omuzları çok defa bulutları taşımıştı denizlerden karalara .
Ellerine yıldırım düşmüşçesine çatlaktı.
Avuç içine beş ceviz sığıyordu. Gözleri en çok tuzdan yanmıştı. Ensesinde başlayan kesik güneş izleri ırgan misali boynunu sarıyordu. Adı balıkçı Tırtak’tı. 

Bir tek ayazlı gecede ağına takılıp can veren Tırtak için ağlamıştı. İsmini o gece koymuşlardı. Bütün suçu kendisinde buluyordu. Çünkü o gün 5 kulaç fazla atmıştı ağlarını Marmara’nın sularına. Teknesine aldığı Tırtak’ı görünce deniz bunu bizim yanımıza bırakmaz diye adeta olduğu yere çökmüş ağları toplayın balıkları salın diye emir vermişti. Teknesini limana bağlayıp hayatında ilk defa 3 ay üst üste karada kalmış. Derin derin tahliller yapmıştı kendisiyle.




Kahraman Turan / Sürdürülebilirlik



Üçüncü ayın sonunda teknesine gidip reisle karşı karşıya geldiğinde halatları fora edin denize çıkıyoruz demişti. Reis çekinerek emin misin Tırtak Kaptan iyi gözükmüyorsun dediğinde anam bekliyor çabuk ol demişti. Reis hemen halatları fora ettirdi ve Marmara’nın Sivri Ada açıklarına doğru yol verdi tekneye. Ekim lodosu güney batı estiğinden dalgaları teknenin baş tarafından karşılanması gerekiyordu. Bu Tırtak için pek sorun değildi. Güneşin batmasına yakın varmıştı Sivri Ada’ya.



Sercan Gökay Celep / Nabız Yok  




Reise komut verdi ağları fora edin sancak taraftan 22 kulaç. Gemiciler, Ya Bismillah nidası çekerek başladılar ağları denize donatmaya o ara lodos üstüne koymuş şiddetini iyice arttırmış reisin puslu gözleri tehlike sezmiş güverteden Tırtak Kaptana “alesta alesta” diye seslendiğinde Tırtak kaptan “anamın kucağındayım korkma reis” demişti. Çünkü annesi babasıyla teknede yaşıyordu. Poyrazlı bir gecede teknede doğduğundan ve onu ilk deniz suyuyla yıkadıkları için anam denizdir benim derdi. Ağlar iyice fora edildikten sonra teknenin iskele tarafından yediği dalgalar tekneyi hacı yatmaz misali sağlı sollu yatırıyor mürettebat ise oldukça zorlanıyordu. Reis güvertede oldukça tedirginleşmeye başladı ve tekrardan “alesta alesta” deyince Tırtak kaptan dümeni iskeleye kırarak makinaya tam yol verdi bu esnada makina dairesinden bir ses geldi “ su alıyoruz!” Reis hemen Tırtak kaptana seslendi Tırtak kaptan tekrardan dümeni hızlıca sancağa alınca güverteden bir gemici denize düştü. Reis denize adam düştü diye bağırmaya başladı. Tırtak Kaptan ip atın ip atın diye seslendi ve oda kendisinin saldığı ipe tutunarak tekneden düşen gemiciyi kurtarmak için suya atladı gemici düşerken kafasını teknenin küpeştesine vurduğu için sersemlemişti bu yüzden ipi tut diye seslenenlere cevap veremiyordu Tırtak Kaptan tüm çabasıyla onu teknenin bordasına yaklaştırdı. Reis ve mürettebatı yaralı gemiciyi tekneye almaya çalışıyordu. Nihayet sonunda gemici güverteye alınmış ve sıra Tırtak Kaptandaydı. Reis hemen bir ip daha attı denize ve o arada Tırtak kaptan kendi ipini bırakıp reisin saldığı ipe tutundu. Kendisini çekmeye başladılar. Bu olay yaşanmadan reis bereket versinki serdümeni dümenin başına yollamış ve makinaya giren suyu engellemişti. Artık yapılması gereken denizle daha fazla inat  etmeyip ağları toplayıp gemicilerin ve teknenin selameti için limana dönülmeliydi. Aslında iyi bir yakamozda kimse tutamazdı balıkçı Tırtak kaptanı. 
Onun için şöyle derlerdi. 
“Denizde iki balık varsa biri Tırtak Kaptanın diğeri Allahın’dır.”
Günler günleri aldı. Olay unutulmaya başlandı. Bir sabah Tırtak Kaptan teknenin ardındaki salı aşağıya indirin tek çıkacağım denize dedi ve bir daha onu gören olmadı. 
Kimileri bir balık oldu dediler.
Kimileri bir Tırtak’a dönüştü dediler.

Ama o anasının kucağındaydı.


Mehmet Şimşek


İKLİM VE İNSAN


İklim, onunla ilgilenen uzmanlar (Coğrafyacılar, Klimatologlar) tarafından kısa süreli gerçekleşen hava olaylarının uzun yıllar boyu gösterdiği ortalama olarak tanımlanır. Sıcaklık, yağış, bulutlanma vb. kısa süreli hava olayları meteorolojinin ilgi alanına girerken, bu hava olaylarının uzun süreli ortalama durumu olan iklim, Coğrafyanın alt dalı Klimatolojinin inceleme alanına girer. Klimatoloji, iklimi incelerken coğrafi bakış açısıyla hareket eder. Söz gelimi: iklimin mekansal dağılışını ve insanın faaliyetlerine olan etkilerini irdeler. Çünkü; güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açısına, yükselti koşullarına, nem faktörüne, kara ve denizlerin farklı ısınma özelliklerine, okyanus akıntıları ve rüzgar koşullarına bağlı olarak yeryüzünde farklı iklim tipleri ortaya çıkmıştır. Bu iklim tiplerine bağlı olarak da insanoğlunun yaşam tarzı, ekonomik faaliyetleri hatta psikolojik karakteri şekillenmiştir.

İklimin mekansal dağılışına ve insanoğlunun faaliyetleri üzerindeki etkilerine değinmeden önce nasıl oluştuğuna dair bilgi sahibi olalım. İklim, güneşten gelen ışınların yer yüzeyini (karalar, bitki örtüsü, okyanus ve denizler) ısıtmasıyla oluşur. Güneşten radyasyon(ışıma) şeklinde gelen ışınların bir kısmı atmosfer içerisinde dağılır, bir kısmı atmosfer tarafından doğrudan geri yansıtılır. Güneşten gelen ışınların çok az bir kısmı yeryüzüne ulaşır. Yeryüzüne ulaşan bu ışınlar, özellikle karalar ile su yüzeylerini ısıtır. Karalar ve su yüzeyleri de üzerlerinde bulunan atmosfere temas ederek onu alttan yukarı doğru ısıtır. Atmosferin ısınması da iklim olaylarının oluşmasını sağlar. 

Yeryüzünde iklimin oluşmasını etkileyen faktörler her yere eşit derecede dağılmadığı için ısınma da her yerde aynı olmaz. Güneş ışınlarının farklı açılarla gelmesine, yükseltiye, kara ve denizlerin dağılışına, neme, bitki örtüsüne, rüzgarlara, okyanus akıntılarına bağlı olarak yeryüzünün her yeri aynı iklim özelliklerine sahip olmaz. Isınmanın farklı olmasına bağlı olarak da hava basıncı, nem ve yağış koşulları da aynı olmaz. Bu yüzden de iklimin temel unsurları sıcaklık, hava basıncı ve nemin yeryüzünde farklı şiddette etkileri farklı iklim tiplerini, buna bağlı olarak da bitki örtüsü ve canlı türlerini ortaya çıkarmıştır. 

İnsanoğlu ihtiyaçlarını doğadan karşılamakta ve doğanın önemli bir parçası olan atmosferde gerçekleşen iklim olayları insanoğlunun tarım, sanayi, ticaret, ulaşım, turizm gibi tüm faaliyetlerini etkilemektedir. Nitekim ülkemizdeki iklim çeşitliliği yöreler arasında yetiştirilen tarım ürünlerinin farklı olmasını sağlamış bu da yöreler arasında ticareti geliştirmiştir. Yöreler arası ticaret, ulaşımın gelişmesini sağlamıştır.

İklimin insan faaliyetleri üzerindeki etkisini en fazla tarım üzerinde görürüz. Çünkü tarımsal ürünlerimizin yetişmesi iklim koşullarına bağlılık gösterir. Nitekim ülkemizde Karadeniz bölgesinde çay ve fındık yetişmesi, Akdeniz’de kıyıda sınırlı bir alanda muz yetiştirilmesi sıcaklık ve yağış koşulları ile doğrudan ilişkilidir. 




Habip Diy / İçim 
Bir Tuhaf


Sanayi ve madencilik faaliyetleri iklim özelliklerinden çok az etkilenir. Tarıma dayalı sanayi faaliyetlerinin dağılışını iklim koşulları etkilerken diğer tüketim mallarının üretimini yapan sanayi faaliyetleri, iklim koşullarından etkilenmez. Madencilik faaliyetleri ise jeolojik yapıyla ilgilidir.

İklimin etkilediği diğer bir ekonomik faaliyet ise turizmdir. Deniz turizmi ve kayak turizmi sıcaklık ve yağış koşullarının uygun olduğu alanlarda gelişme gösterir. Ülkemizde Ege ve Akdeniz kıyılarına doğru inildikçe ortalama sıcaklıkların artması kıyı turizmini geliştirmiştir. Bu da ülkemiz ekonomisine katkıda bulunarak ekonominin açık vermesini azaltmaktadır.

İnsanoğlu için hayati öneme sahip iklim koşulları günümüzde maalesef onun doğal ortam üzerindeki birçok olumsuz faaliyeti sonucunda değişmektedir. İnsanın yer yüzeyinin doğal dokusunu bozması atmosferde gerçekleşen iklim olaylarını değişmesine neden olmaktadır. Aslında yer bilimleri ile ilgilenen çeşitli meslek gruplarının yaptığı çalışmalar iklimin, insanoğlu dünya üzerinde olmadığı dönemlerde de zaman zaman ısınarak zaman zaman soğuyarak değiştiğini kanıtlamıştır. Söz gelimi iklim değişikliğinin sadece insan kaynaklı olduğunu söyleyemeyiz. Ancak son buzul dönemden beri devam eden küresel iklim değişikliği insanların faaliyetleri sonucunda sıcaklık artışı şeklinde devam etmektedir. Bu değişimin en önemli nedeni güneş ışınlarının düştüğü yüzeyin bozulmasıdır. İnsanoğlunun kurduğu şehirler, gereğinden fazla yapılan barajlar, ormanların tahrip edilmesi, sanayi tesisleri ile ulaşım araçlarımızın çıkardığı zehirli gazlar atmosferimizin gittikçe ısınmasına neden olmaktadır. Bu ısınma ise insanoğlu için birçok sorun ortaya çıkarmaktadır.

İnsanoğlunun hızlandırdığı iklim değişikliği sürecinin doğurduğu en önemli sorunların başında kuraklık gelir. Atmosferin ısınmasının doğurduğu kuraklık, kar yağışının azalmasının ve tatlı su kaynaklarımızın ana kaynağı buzulların erimesine neden olmaktadır. Su kaynaklarımızın azalması tarımsal üretimin ve verimin azalmasına dolayısıyla da göçlere, siyasi ve askeri çatışmalara, sosyal ve ekonomik problemlere neden olacaktır. Böylece dünyamız gittikçe artan nüfusuyla daha az yaşanılır hale gelecektir.

İhtiyaçlarınızı karşıladığımız dünyamızın tüm insanlık adına daha yaşanılır olması için devlet ve milletlerin ortak hareket etmesi şüphesiz zorunluluktur. Bu süreçte hükümetlere, çeşitli doğa derneklerine ve bireylere büyük görevler düşmektedir. Devletler bir araya gelerek üretimlerde daha çevreci yöntemler uygulamalı, çevreci örgütler daha örgütlü ve aktif olmalı, bireyler ise gereksiz tüketim alışkanlıklarından vazgeçmelidir. Çünkü doğanın bize ihtiyacı yok ancak; biz doğaya muhtacız.


Hasan Uncuoğlu



EKONOMİK VE SOSYAL ETKİLERİYLE 21. YÜZYILDA KÜRESELLEŞME KOLEKSİYONUNDAN GLOBAL ISINMA SERİSİ

Küreselleşme (globalizasyon) bilgi, eşya, sermaye ve insanların politik ve ekonomik sınırları aşan akışı olarak tanımlanmaktadır. Küreselleşmeyle birlikte, fiziksel mekan idraklerimiz değişmektedir. Dünya bir ‘küresel köy’e dönmekte, zaman ve mekan sıkışmaktadır. Küreselleşmenin iktisadi ve kültürel yönlerinin ruh sağlığı alanına da bazı yansımaları olmaktadır. İktisadi olarak yoksul dünya daha çok yoksulluğa itilmekte, yoksul kitlelerin sağlık kaynaklarına ulaşımı zorlaşmaktadır. Küreselleşmenin yol açtığı ekonomik adaletsizlik yüzünden onarılmaz sosyal çelişkiler dünyaya yayılmaktadır . Kültürel açıdan ise dünyanın bir tektipleşmeye doğru gittiği, Batı kültürünün bütün dünyayı egemenliği altına aldığı dile getirilmektedir. Kapitalizm artık sadece eşya satmamakta, aynı zamanda ses, görüntü, imge ve bağlantı satmaktadır. Reklâmcılık marifetiyle oluşturulan imge ve ses seli, yaşam biçimlerini standartlaştırmakta, farklılıkları azaltmakta, tutum ve davranışları birbirine benzetmektedir. Küreselleşmeyle birlikte kollektif kimlikler ve geleneksel kültürlerin kaybolmaya yüz tuttuğu ifade edilmektedir. Kültürel ve teknolojik dönüşümlerin küresel süreç içinde yüzyıllardır bel bağladığımız millet ve aile gibi emniyet kaynaklarını kuruttuğu, toplumsal dayanışmanın yerini fırsatçılığa, insan ilişkilerinde samimiyetin yerini yüzeysellik ve kısmiliğe bıraktığı tartışılmaktadır. Dünyanın küçülmesi demografik hareketleri de yoğunlaştırmakta ve bu da kültürel melezliğe kapı aralamaktadır. Kültürün artık yalıtılmış ve homojen bir unsur olarak incelenemeyeceği, yerel kültürle küresel kültürün etkileşiminin de mutlaka dikkate alınması gerektiği antropoloji çevrelerinde dile getirilmektedir. Duygusal sıkıntının iletildiği kültürel ifadeler de bu melezleşmeden payını almaktadır. Bu süreç yakın bir gelecekte psikopatoloji kuramlarının gözden geçirilmesini gerektirebilir. Küreselleşmenin yol açtığı ekonomik adaletsizlik, psikiyatrik bozuklukların gelişmekte olan ülkelerde artan yaygınlığı ile kendisini göstermektedir. Dünya Ruh Sağlığı Raporu gelişmekte olan ülkelerde çok yüksek düzeylerde psikiyatrik bozukluk ve sıkıntı olduğunu belgelemiştir. Ruh sağlığı disiplinlerinin küresel dönüşümün insan ve topluluk üzerinde yarattığı etkiler üzerine bilgi üretmesi gerekli görülmektedir. 



Hogir Ar (Ferhat Eripek)

Küreselleşme süreci gerek akademik gerekse siyasi çevrelerde son dönemin en çok tartışılan konusu. Rusya, Endonezya, Arjantin, Meksika ve Asya’da ortaya çıkan ve etkileri global düzeyde hissedilen krizlerin de etkisiyle küreselleşme sürecinde yaşanan sorunlara çözüm arayışları hızlanmıştır. Gelir dağılımında yaşanan eşitsizlikler, istihdamda meydana gelen dönüşümler, finansal krizler, sosyal sorunlar, az gelişmiş ülkelerin durumu küreselleşme sürecinde yaşanan önemli sorunlardan bazılarıdır. Küresel düzeyde yaşanan sorunlar karşısında bu sorunların çözümünde ulusal ve uluslar üstü kurumların önerdiği çözümlerin çok etkili olamaması yeni yapılanma ve küresel düzeyde çözüm arayışlarını gündeme getirmektedir. Bu makalede küreselleşme sürecinde yaşanan bazı temel sorunlara değinilmekte ve bu sorunların çözümünde önerilen çözüm arayışlarının uygulanabilirliği tartışılmaktadır. 



Hogir Ar (Ferhat Eripek)

Küreselleşme son dönemin en gözde konularından birini oluşturmakta , akademik ve siyasi çevrelerde çeşitli boyutlarıyla çok tartışılmaktadır. Kimi yazarlar küreselleşmenin çok daha önceden başlayan bir sürecin devamı olarak algılarken kimi yazarlar da geçmiştekinden farklı , özellikle son çeyrek yüzyılda özellikle enformasyon teknolojileriyle öne çıkan bir süreç olduğunu belirtmektedir. Robertson) küreselleşme sözcüğünün kullanımının çok yakınlarda yaygınlaştığını ifade etmektedir. Daha önceki dağınık ve sürekli olmayan kullanımına karşın, küreselleşme terimi 1980’lerin başına , hatta ortalarına kadar akademik çevreler tarafından kesinlikle önemli bir kavram olarak kabul görmedi. Küreselleşme sürecinin ortaya çıkmasında ve hızlanmasında teknolojideki gelişmeler, bilgi ekonomisinin öne çıkması, Dünyada yaşanan neo-liberal politikaların yükselişi, Çok uluslu sermayenin küresel bir pazarda yayılışı etkili olmuştur. Küreselleşme süreci kazananları ve kaybedenleri fırsatları ve dezavantajları içinde paradoksal olarak bulunduran bir süreçtir. 

Hükümetler ekonomik yaşamı hala denetimleri altında tutabilmekte ve refah devleti varlığını sürdürmektedir. Şüphecilere göre , küreselleşme nosyonu , refah sistemlerini ortadan kaldırmak ve devlet harcamalarında kısıntı yapmak isteyen serbest piyasacıların ortaya attığı bir ideolojidir. Gördüklerimiz ise olsa olsa yüz yıl önceki dünyanın bir tekrarından ibarettir.

Hogir Ar (Ferhat Eripek)




















































































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

*ABSÜRT