Kayıtlar

*ABSÜRT

Resim
İnanç Solak - The A * Piyar Yer : Kabataş Çay Bahçesi    Kaç adım oldu Benim bildiğim bir adın oldu şu hayatta Bırak şimdi saymadın mı yoksa Saymadım Saymadığım nice insan gibi Adımlardan bahsetiyorum Şevki adımlardan Hani sayacaktık ya Karaköy’den buraya kadar İnsan sevmeli saymalı diyorlar demiştik Bu insan illa bir şey mi yapmalı Burası Kabataş ne diyon Şevki Daldın yine aleme Sana bir hikaye anlatayım mı İyi ve kötünün hikayesini Dur cebimde bir kibrit çöpü olcaktı Ne alaka lala Onuda ağzına alda kovboylar gibi anlat Anadolu’da bir deyim vardır Şevki Neymiş Tedbirsiz ayak yoluna giden Domala domala taş ararmış Ne alaka Kör alaka Kamil ne diyeceksen de   İnsan diyorum Şevki insan Ne düalisti üçüzdür Bellek, beden, ihanet Heh vardık; şu masa az kullanılmış ona geçelim Bize iki çay lütfen biri orta açık Başlıyorum bak iyi dinle Şevki Başla Kamil’cim Güzel bir diyarın Vakitsiz bir anında   Her gidenin birazcıkta olsa kalanı kendisiyle götürdüğü bir zamandı İnsanlar iyidi Birileri biril

``BELLEK``

Resim
``büyümek`` Çocukluğunun geçtiği yeri hatırlıyor musun? Kocaman ve tuhaf olayların gerçekleştiği, deli gibi oynadığın zamanları? Peki hiç büyüdükten sonra eskiden yaşadığın yerleri ziyaret ettin mi?    Çocukluğa ait bir mekâna geri dönmek, fiziksel olarak orada bulunmak ne kadar büyüdüğünü görmek için yeterli. Zihinsel anlamda değişmek, büyümenin yönü. Düşüncelerin, heveslerin, oyun isteğinin değişmesi ve yaş alan insanlara özgü korkuların çoğalması çocukluğa yapılan ihanet gibi. Kendi kendimize var ettiğimiz bu ihaneti anlamak için, bazen geçmişi hatırlatacak bir fotoğraf, arkadaş ya da çok sevilen bir kokuyu duymak yeterlidir. Çocuk sevincin derinlerden çıkar gelir, o sevincinle şimdiki düşüncelerini üç beş saniye içinde kıyaslar, ne kadar değiştiğini ve sorgulayan birine dönüştüğünü fark ettiğinde şaşırırsın.  Peki fiziki yönleriyle o dünyanın değiştiğini fark ediyor musun? Yeni açılan dükkanlardan değil hacmen değişmekten bahsediyorum. Bir kere eski anılardan kalan bu dünyanın eski

KAYIP DÜŞ KITASI

Resim
Nevruz Seyidoğlu Ateş Başındakiler        Herkesin bir hikâyesi var günümüzde;     Kiminin başrolde yaşadığı, kiminin ise kendisini figüran olarak hissettiği bir hikâye. Herkes hikâyesini anlatır ama kimse sonunu dinlemez bu hikâyelerin nedense. Sönüp gider bazıları destanları kıskandırsa bile. Anhedoni belirtileri var zihin denizimizde. Başkalarını bu kadar merak ederken nasıl oluyor da aynı zamanda dinlemiyoruz kimseyi.     Ne yazık ki; Gün geçtikçe hastalanıyor hikâyelerimiz. Ölünce dahi değeri bilinmeyecek bir zamanda olduğumuzdan mıdır bu gamsızlık?     Bir hikâyenin sözlü anlatılmasına ya da yazılmasına gerek yok aslında. İzleyerek de aktarılır bu hikâyeler bizlere. Önemli olan hikâyenin karşı tarafa nasıl aktarıldığıdır. Çok önceden ateş başında dinlerken karanlık dağlardaki efsaneleri şimdi ekranlardan izliyoruz dağları. Beğenmezsek hikayeyi binbir seçeneğimiz arasında aydınlık dağların anlatıldığı hikayeye sosyal medya dediğimiz çılgınlıkla bir kaç tıkla ulaşabiliyoruz artık.